Günümüz ticari hayatının vazgeçilmez iş modeli olan, “Franchising”i, en
geniş anlamıyla bir işletmenin yayılma ve büyüme stratejisi olarak
tanımlayabiliriz.
Etimolojik kökeni, Fransızcadaki özgürlük, hak, ayrıcalık anlamına gelen,
“Frank” kelimesine dayanan franchisingin geçmişine baktığımızda, milattan
önceye kadar uzanan bir tarihsel gelişim görüyoruz. Daha yakın tarihe
geldiğimizde ise, 1860’larda ABD’de İç Savaş yıllarında Singer’in ilk dikiş
makinesini bularak, bireysel satıcılara kendi bölgeleri için makinelerin satış
hakkını vermesi ve karşılığında belirli bir ücret alması şeklinde bir iş modeli
geliştirmesinin milat olduğunu söyleyebiliriz.
Yine bu dönemlerde ABD’de otomobillerin seri üretimi başlıyor ve Ford da bu
sistemle büyümeye başlıyor. Oto seri üretimi ile yollardaki araba sayısı
artınca, Chevron gibi benzin istasyonları da franchise sistemiyle yayılıyor. 1950
ve 60’lı yıllarda karayollarının gelişmesi, hızlı gıdanın artması gibi etkenler
sonucunda, “Drive-In” denilen bir “Karayolu üzeri restoranı” olan McDonald’s
markasının yayılması için Ray Kroc’un geliştirdiği franchising sistemi, yani
dükkânlarda tektiplik ve temizlik gibi kriterler getirilmesi sonucunda modern
anlamda bildiğimiz franchising doğmuş oluyor.
Ülkemizde ilk franschising örneği de zaten 80’lerde Türk ekonomisinin
liberalleşmesiyle 1985’te McDonalds’ın Türkiye’ye girişiyle olmuş ve bunu
birçok yabancı marka izlemiş. Ardından da Türk yatırımcılar bu sistemi benimsemeye
başlamışlar. Burada, 1991’de kurulan Ulusal Franchising Derneğinin (UFRAD)
ülkemizde franchising alanındaki çalışmalara yaptığı katkıları vurgulamak
gerek.
Bir İşletmenin Franchising Serüveni
Bir işletmenin
yayılma aşamasına geçebilmesi için öncelikle belirli derecede ismini duyurmuş
bir ürün veya hizmet markası oluşturmuş olması şart. Sonrasında, bu ürün veya hizmetin
sunulması için belirli standartlar belirleyerek, dağıtım ve satış hakkı için üçüncü
firmalarla anlaşmaya varması gerekiyor.
Uygulamada oto
kiralamadan tekstil mağazacılığına, kozmetikten kuru temizlemeye birçok alanda franchising
verildiğine şahit oluyoruz. Özellikle de yiyecek-içecek sektörü franchising
alanında başı çekiyor.
Verilen franchising
türlerini ise genel olarak 3 ana gruba ayırabiliriz:
Ürün/Hizmet ve Marka Franchisingi: Bu modelde marka
sahibi ana firma, franchising alan şirketlere ürün veya hizmetin satış hakkını ve
marka kullanma imtiyazını verir. Bu sistemde; konsept, operasyon, fiyat, ürün
standardı, kalitesi gibi uyumlu bir sistem oluşturmadan, isim kullanım hakkı
verilmekte.
Türkiye’de “Marka Koruması” olmasına rağmen “İşletme Sistemi” diye yasalarca
tanımlanmış bir kavram olmadığı için franchising alan dükkanlarda uygulanan konsept,
operasyon, dekorasyon gibi unsurların bir bütün olarak korunması mümkün
bulunmamakta. Yani bir markanın izinsiz kullanımına karşı yasal düzenlemeler olmasına
rağmen, işletmenin bir sistem olarak taklit edilmesi halinde buna karşı yasal
bir düzenleme bulunmuyor. O nedenle, marka kullanma imtiyazı verilen, “Ürün/Hizmet
ve Marka Franchisingi”inin, Türkiye’de en çok tercih edilen franchising modeli
olduğunu söyleyebiliriz.
İşletme Sistemi Franchisingi: Bu metotta, sadece
ürün/hizmet ve markayla sınırlı değil, bir bütün olarak işletme sistemi;
pazarlama stratejileri, planlama, eğitim, kalite kontrol vs. dâhil şekilde
franchise veriliyor. Örneklerini oto kiralamada (Hertz, Avis), fast food’da
(McDonald’s, Burger King vs.) ve otellerde (Ramada Inn) görebiliyoruz.
Yukarıda değindiğim gibi işletme sistemi bir bütün olarak marka gibi
korunmuyor ancak tüm mağazalarda belirli bir standart uygulandığından, “İşletme
Sistemi Franchisingi” markanın saygınlığını koruması için daha faydalı. Zaten son
yıllarda bu franchise türünün büyüme hızının, diğerlerine göre daha çok
olduğunu görüyoruz.
Master Franchising: Franchise veren bir
ülke/bölge için bir şirkete kendisi adına franchise verme yetkisi tanır. Tek
tek franchise verme yerine, bir “Master Lisansör” bulur ve o ülke/bölgede franchise
verme yetkisini ona devreder. Örneğin McDonald’s Türkiye master franchise
vereni Anadolu Grubu, Burger King Türkiye master franchise vereni Tab Gıda’dır.
Franchising İlişkisinin Kurulması
İsim ve marka sahibi franchise veren (franchisor) ile franchise alan (franchisee),
franchise ilişkisinin temel taraflarını teşkil etmekte. Franchise veren;
eğitim, teknik destek, reklam gibi destekler sunmak, franchise alan da onun
şartlarına uygun olarak mağazasını işletmek üzere bir anlaşmaya varırlar.
Franchise alabilmek için genellikle franchise veren firmaların öngördüğü, “İsim
kullandırma lisans bedeli” de denilen bir “Giriş bedeli” vardır. Bunun
haricinde, brüt ciro üzerinden ödenen aylık/periyodik/yıllık bir oran olan
İmtiyaz Bedeli (Royalty) ile franchise veren ana firmanın reklam giderine
katılım payı olan Reklam Fonu ödenmesi de kararlaştırılabilir.
Uygulamada franchise alım sürecini genelde şu adımları izleyerek
gerçekleştiriyoruz:
-Her şeyden önce taraflar arasında bir Gizlilik Sözleşmesi ve/veya Niyet
Mektubu yapıyoruz.
-Sözleşme aşamasına gelmeden önce ise;
Gereken
sermaye, yatırımın ne kadar sürede kendini amorti edeceği gibi konuların
değerlendirildiği bir fizibilite çalışması yapılıyor.
Franchise veren,
franchise alana; şirket içi operasyonlarına ilişkin ve operasyonların nasıl
işleteceğine dair işletme bilgilerini içeren bazı kitapçıklar verir,
franchise alan bu dokümantasyonu inceler.
-Bunlar çerçevesinde franchise alan bir karar verir, ya yatırımından
vazgeçer ya da sözleşme aşamasına geçilir.
-Sözleşme ile genel olarak; franchise verenin işletmeyi denetleme ve
kontrol, muhasebe kayıtlarını inceleme, belirli dönemlerde rapor ve bilgi
isteme gibi hakları ile franchise alanın belirli bir satış hacmine ulaşma, know-how
ve ticari sırları saklama, iş yerini sigorta ettirme, franchise veren ile
rekabet etmeme gibi yükümlülükleri düzenlenir.
Türk Hukukunda Franchising Sözleşmesi
Türk Hukukunda, Franchise Sözleşmeleri belirli bir kategori altında
düzenlenmemekte, kendine has (Sui Generis) veya “Karma Sözleşme” olarak kabul
edilmektedir
Borçlar Kanunumuzda tanımlı sözleşme tipleri olan Hizmet Sözleşmesi ve Vekâlet
Sözleşmesi ile Ticaret Kanunumuzda tanımlı sözleşme tipleri Acentalık ve Komisyon
Sözleşmesi’ne ilişkin hükümler, bazı benzerlikleri nedeniyle Franchise Sözleşmeleri’ne
uygulanmaktadır.
Salgının Franchising Sözleşmelerine
Etkisi
Covid-19 salgını nedeniyle birçok işletme devletin talimatı ile kapatılmak
durumunda kaldığından, bu süreçte franchise işletmecililerinin sözleşmelerinde kararlaştırılan
ödemelerini sözleşmeye uygun şekilde yapması mümkün olmadı. Her şeyden önce ciro
elde edemediler veya çok düşük ciroları oldu.
İşte bu süreçteki yükümlülüklerin akıbetini anlamak için öncelikle Mücbir
Sebep ve “Uyarlama” hükmü var mı diye sözleşmelere bakılması gerek. Bu hükümler
yoksa sonucunda aşağıdaki ihtimallerin gündeme geleceği, ilgili sektör ve
işletme açısından somut durum değerlendirmesi yapılması gerekiyor.
-Salgın, franchise verenin hizmet vermesini tamamıyla imkânsızlaştırmışsa “Mücbir
Sebep” gerçekleşmiş sayılmalıdır. Bu durumun hukuki karşılığı “İfa İmkânsızlığı”
olup, sözleşmenin askıya alınması veya feshi sonuçlarını beraberinde getirir.
Örneğin nargile kafeler salgın nedeniyle kapatılmış olup, bir daha ne zaman
açılacağı da belli olmadığından, kanaatimizce bu kafeler açısından Mücbir Sebep
gerçekleşmiş sayılmalıdır.
-Mücbir Sebep sonucunda borçlunun borcunun sadece bir kısmı da imkânsızlaşmış
olabilir. Birden fazla borçtan birinin imkânsızlaşmasının diğerlerinin yerine
getirilmesini engellemediği bu tür durumlara hukukumuzda “Kısmi İmkânzlık”
denilmektedir. Bu ihtimalin hukuki sonucu, borçlunun borcunun sadece imkânsızlaşan
kısmından kurtulmasıdır. Örneğin salgın sonucunda yeme-içme alanında faaliyet
gösteren bir franchise, devlet talimatıyla zaruri olarak kapatıldığından, o
süreçte ciro yapması mümkün olmamıştır, dolayısıyla franchise veren ana firmaya
ödemekle yükümlü olduğu, brüt ciro üzerinden hesaplanan bedeli aynen ödemesi
kendisinden beklenemez. Diğer yandan sözleşmede ana firmanın reklam giderine
katılması öngörülmüşse Reklam Fonu ödeme yükümlülüğünün aynen devam ettiği
söylenebilir.
-Franchise alanın
faaliyet kolu nedeniyle salgın hastalık halinin onun açısından Mücbir Sebep
teşkil edip etmeyeceği tartışmalı ise yani sokağa çıkma yasağı, devletin
kapatma emirleri vs. o iş kolunda faaliyet göstermeyi imkânsızlaştırmamış ancak
güçleştirmişse bu durum, “Beklenmeyen Hal” kabul edilip, “Aşırı İfa Güçlüğü”
teşkil edebilir. Aşırı ifa güçlüğü, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca
öngörülmeyen olağanüstü durum olup, böylesi bir halde borçludan borcun aynen
ifasını istemek “Dürüstlük kuralı”na aykırı olacaktır. Bu durumda da taraflarca
mahkemeye başvurularak, hakimden sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması
istenebilir.
Koronavirüs salgını franchise modelinin uygulandığı birçok faaliyet alanını
direkt olarak etkiledi. Mevcut duruma baktığımızda, franchise modeliyle çalışan
birçok işletmenin bu süreci karşılıklı anlayış ve iyi niyet çerçevesinde
geçirdiğini görüyoruz. Ancak salgın henüz bitmediği gibi ekonomik ve psikolojik
etkileri de halen geçmedi.
O nedenle geçmişte yapılmış olan Franchise Sözleşmeleri’nin bu gözle
tekrar ele alınarak, karşılıklı anlaşma ile revize edilmesinde fayda görüyoruz.
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.