

Burcu Polatdemir
NLP Uzmanı & Çocuk Kaygı Terapisti
Herkesin ‘kitaplarla kendince haşır neşir olmaya dair’ farklı bir tecrübesi mutlaka vardır. Ben çocukluğumdan beri ağır Türk ve Dünya Klasikleri dâhil olmak üzere okumayı, kendime en iyi bildiğim arkadaşım olarak seçtim. Kitap okumak, bana yeni ufuklar açmasının yanı sıra hayata bakış açımı, düşünce biçimimi yıllar süren gelişim ve değişimle birlikte baştan aşağı evrimleştirdi.
Ergenlik yıllarında birçok kişiden asosyal damgası yemek bile onlardan beni uzaklaştıramadı. Aksine daha çok bağladı. Kitap bana göre keşfedilmeye hazır bir dünya, ayak basılmamış yepyeni bir gezegen… Tıpkı uyku gibi geçici süreyle dünyayla bağınızı kopardığınız değişik bir yolculuk… Hepsi kendi içinde ayrı bir hareket barındıran onca sayfa arasında insanın başka şey düşünmesi de pek mümkün olmuyor tahmin edeceğimiz gibi…
Bütün bunların dışında insanlardan uzaklaşmak istediğinizde fiziksel ayrılıklara da zorlamaz sizi kitaplar… Sayfalar arasında bir bakmışsınız dağ, tepe, karanlık odalar, bilmediğin şehir sokakları sürüklenip gitmişsiniz. Çoğu zaman bu soruyla karşılaşırım, ‘nasıl o kadar sıkılmadan okunur diye?’ Bunun karşılığında da durmaksızın kendi uyguladığım formülü tavsiye etmişimdir hep. Elimde mutlaka 3 adet kitap bulunur: Biri mesleki, akademik olabilir bilgi yoğunlukludur sürekli okumaktan sıkıldığımda (Hatta özellikle ders kitabı vs. gibiyse bazen zorla da okunabilirler maalesef ki) diğerine kolaylıkla geçebilirim. Diğerinde mutlaka bir öykü, işlenen bir hikâye, kurgu bir dünya olur ki kolaylıkla içinde kaybolabileyim. Üçüncüsü genelde güncel olaylara bağlı ya da eski zamanları anlatan ve tamamen bahsettiğim türlerin dışında gelişen yazılardan oluşan kitaplar olur. Böylece hiçbirinden sıkılmadan halet-i ruhiyeye göre okumak kendinize de iyi gelir.
Benim için ne yaz ne kış fark eder kitap okuyabilmek için. Çoğu zaman kafanızda sorunlar dönüp dolaşırken, canınız bazen hiçbir şey yapmak istemezken, içinde bulunduğunuz durumdan çıkmaya çalışıp da çıkamazken, uykusuz kaldığınızda dönüp durup başarısız olurken, hep yanı başınızda sizi sorgusuz sualsiz beklerler. Zihninizi yeni yolculuklara çıkarmak üzere…
Bunun için verebileceğim en çarpıcı örneklerden biri dünya klasikleridir. Özellikle; Fransız Edebiyatı’nda Emile Zola’nın Germinal adlı eserinde kitap bitene kadar günlerce hikâyenin geçtiği cadde ve sokaklarda, tüm ayrıntılarıyla betimlenmiş evlerin odalarında dolaşır gibi onca kahramanla eş zamanlı yaşadım her şeyi. Tıpkı elimde bir kamera varmış da hepsini ona kaydederken, zihnime de kaydediyormuşum gibi… Nasıl bir yazım dili, nasıl bir anlatımdır anlatması zor. 2020 yılında olduğumu bilip, bundan 70-80 yıl öncesindeki yaşananlara zihninin en aydınlık köşelerinde hissedebilmek inanın ki paha biçilemez… Sadece hikâyeler değil elbette koskoca bir bilgi dünyası da hediye eder bize binlerce kitap arkadaşlığı…
Ne gariptir, insanoğlu kitabı geçmiş çağlarda bilgiden korktukları için yakıp yok ederken; şimdi dünyayı yeniden yaratabilmek için başköşeye koyuyor. Kitap bana göre hiçbir zaman hak ettiği değeri göremedi ama ona en iyi değeri sahiden onun kıymetini bilenler verebilir diye düşünüyorum. Örneğin; kitaplarınızı kimseye ödünç vermemeniz sakınmak gibi algılansa da kişinin önemli bir parçası diye düşünüyorum. Kendinize ait bir kitabı ödünç vermektense aynı kitaptan hediye almayı yeğliyorum. Bana göre güzel bir kitap verilecek en güzel hediyedir.
Kitap okumak, ebeveynseniz çocuklarınıza bu konuda model olmak onlara da vereceğiniz en kıymetli alışkanlıklardan biridir diye düşünüyorum. Sizin okuduğunuza alışkınlarsa onlara ‘kitap okuyun‘ demenize de gerek kalmayacaktır böylece. İnsana yeni bir ben katan, dünyasını zenginleştiren, en güzel arkadaştır kitaplar…
Siz hep var olun, yeni dünyalara, yeni bizlere hoş geldin deyin…