TDK’ya göre Türk diline Arapça’dan geçmiş olan bu kelime “emek vermek, çok uğraşmak ve çok çalışmak” anlamına geliyor.
Mevlana der ki “İnsanın kanadı gayretidir!”
Kendi alanında tanınmış olan yönetim gurusu Prof. Dr. Ichak Adizes der ki “Problemleriniz varsa şükredin. Çünkü bu yaşadığınızın işaretidir!”
Mücadele etmek acaba odaklanmak mıdır? Yoksa istemek midir? Yoksa vazgeçmek midir?
Peki mücadele duruma, yoruma, şartlara göre değişir mi? Biraz düşünmeye sevk etmeye çalıştıktan sonra iş hayatında çok iyi tanıdığım bir iş insanının mücadelesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Hem de yukarıda sorduğum sorularında cevaplanmasında katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Bahsettiğim müşterim Türkiye’nin en büyük kitap dağıtım şirketlerinden biriydi. Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kitap ve kırtasiye ile ilgili olan her noktaya dağıtım hizmetleri vardı. Ben bu şirket ile 2005 yılında 250 kişinin katıldığı bir iletişim konferansı vererek çalışmaya başlamıştım. Konferans çok beğenilmiş ve sonrasında satış ekibine ve hemen ardından da yönetim ekibine eğitimler vererek 7.5 yıl süren bir projeye dönüşmüştü. Geçen uzun yılların ardından karşılıklı olarak görüşüp proje finalini yapmıştık.
Şirket benden sonra da büyümeye devam etmiş hatta kırtasiye alanında geliştirdiği ürün gamı ile Türkiye’de hemen hemen herkesin kullandığı kaliteli bir kırtasiye markasına haline gelmiştir.
Nasıl ki iş hayatında gelişme ve kârlı büyüme normal bir durumsa işlerin tepetaklak olması da aslında normal bir durum. İşler her zaman yolunda gitmeyebilir. Nitekim küresel pandemi krizinden 1 yıl önce işlerin yolunda gitmemesi nedeni ile mali açıdan krize giren şirket küçülme kararı almıştı. İnsanların evlere tıkılıp kalması, dışarı adım atamaması ise yolunda gitmemekte olan işlerin üzerine tuz-biber ekmişti.
O zaman şirketin patronunu aradım, uzun uzun konuştuk. Konuşma arasında “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda “Mücadeleye devam edeceğim hocam!” demişti. Mali gücü hızla eriyen bir şirketin başında olmak, tüm aksiliklerle boğuşmak zaten zordu ancak belki de asıl can sıkıntısı yaratan pazarda çıkan asılsız söylentilerdi. Patron bu duruma İçten içe kırılıp gönül koysa da sonuç olarak konuşulanlar asılsızdı. Yine “Mücadeleye devam!” demişti.
İşleri toparlamak adına kredi arayışına girdik ve yüksek tutarda ön onayı gelen kredi son dakikada ekonomik nedenlerden dolayı çıkmadı. Bir umut doğarken yok olmuştu. Moraller bozuldu. Ama yılmak yoktu. Tekrar yeniden iş planları yapıldı. Şirket çalışanları ile tekrar bir araya gelindi ve işlere “dört elle sarılmak!” konusunda karar alındı. Herkes her noktayı satış yapmak ve sipariş almak için karış karış gezerken Yepyeni bir haberle tüm çalışanların keyfi yerine geldi. Türkiye’nin yine en büyük şirketlerinden biri bu şirkete ortak olmak için teklifte bulunmak istiyordu. Hem de nakit para ve ham madde konusunda katkı yapıp, şirketin üretim ayağını güçlendirip pazara tekrar penetre olmasını hedefliyordu. Toplantılar yapıldı ve beklenen an geldi. İş resmiyete dökülmüştü. İmzalar atılmış ve herkes tüm gücüyle işleri yoluna koymak için harekete geçmişti.
Hemen hemen her şirket satın alma veya birleşme projesinde olduğu gibi önce yeni gelen ortaklar son derece uyumlu, sonrasında ise uyumsuz hale gelmeye başlamıştı. Pazarın ihtiyacı olan her şeyi en ince detayına kadar bilenler ile işin vitrin kısmında ve kozmetik alanında harekete geçmek isteyenler karşı karşıya gelmişti. Ayrıca şirketi yeni alanlar eski kadroyu teker teker tasfiye etmeye başlamıştı. Hatta bu aşamanın bir öncesinde benimle de tekrar yapılan anlaşma rafa kaldırılmıştı.
İlk başlardaki moral ve enerji hızla düşmeye başlamış, eskiler ve yeniler arasında yaşanan çatışmaların şiddeti artarak devam ediyordu.
Yine patron ile konuşmuştuk. Patronun da canı sıkkındı. Çünkü eli kolu bağlı hale gelmişti. Yapılan iş son derece dinamik ve hızlı karar alınması gereken bir işti. Her alınacak karar ile ilgili haftaları kaybetmek ise şirketi mali açıdan daha büyük zarara sokuyordu.
Nihayetine patron tekrar “Mücadeleye devam!” demişti.
Kendi iç sesimle şöyle düşünüyordum: Patron az çok mali olarak belirli bir kişisel varlığa sahiptir, neden bırakmıyor, rahat rahat yaşamanın keyfini çıkartmıyor? diye…
Çocukları vardı ve iyi eğitimler almışlardı. Artık yaşları da büyümüştü ve çok rahatlıkla başka bir şirkette çalışıp, hayatlarını idame ettirebilirlerdi. Hatta çocuklardan biri evlenmiş çocuk sahibi de olmuştu. Patron aslında dede olmanın tadını da çıkarabilirdi. Ancak o işinin başındaydı. Şirketi bir şekilde kurtarma hedefindeydi.
Ve nihayet güzel bir haber geldi. Şirketi satın alan ortaklar kendi paylarını alıp ayrılmak veya farkını verip şirketi tamamen satın almak istediklerini bildirmişlerdi. Ve bizim patron riskli kararı alıp şirketi ortakların payını verip şirketi satın almak istediğini karşı ortaklara bildirmişti.
Sonuç olarak karşı taraf ile kırk yıllık tanışıklıkları vardı. Bu karar için onlar da “Abi bu şirketin sahibi sizsiniz, satın almak size yakışır. Sizin şartlarınız neyse ona göre alacak-verecek kısmını düzenleyelim!” diyerek çok yapıcı ve sağduyulu bir tutum sergilemişti.
Nihayetinde evde bir bayram havası vardı artık. Ne de olsa belki de şans geri dönmüş ve şimdilerde yepyeni bir organizasyon ile her şey yeniden başlayacaktı. Patron da biliyordu, bu başlangıç kolay olmayacaktı. Ancak yılmadı, mücadeleye devam dedi.
Yeni şirket merkezlerinde yeniden bir görüşme yaptık ve bu defa çocukları işin başına geçmek için eğitimler alarak hazırlanacaktı. Projemiz buydu, anlaştık ve eğitimlere başladık. Kendi zihnimde düşündüğüm ise şuydu: Yaşı, deneyimi, kişisel mali varlığı, iş çevresindeki tanınırlığı gayet iyi olmasına rağmen neden bu işlerle hala uğraşıyordu?
Sanırım cevap şu olabilirdi: Yıllardır çalışmaya alışmış, üretmeye ve satmaya alışmış biri yani bisiklette pedal çevirmeye alışmış biri, pedal çevirmeyince düşeceğini çok iyi biliyordu. Bundan dolayı gücünü tazeleyip pedalları kimi zaman hızla kimi zaman da yavaşça çeviriyordu. Belki de hala ayakta kalmasının nedenlerinden biri de buydu.
Bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istememin en önemli nedeni şudur değerli okuyucular:
-Hayatta her şey bizler için var. Acısı-tatlısı, güzeli-çirkini, seveceni-aksi olanı, zenginlik-fakirlik… Şartlar ne olursa olsun mücadele etmeyi bırakmazsak eninde sonunda kazanan bizler olacağız.
Neydi mücadele “Emek vermek, çok uğraşmak ve çok çalışmak!” O halde mücadeleye devam…
Hepinize sağlıklı ve bol kazançlı güz dönemi diliyor, kucak dolusu sevgilerimi sunuyorum.
Saygılarımla,